Yeni bir yıla giriyoruz ve 2025 yılı, iktidar ortaklarının Öcalan ile yürüteceği silah bırakma görüşmeleri ile gündemimizi belirleyecek. Bu süreç, 1993’ten beri yaşanan tartışmaların yeniden alevlenmesine neden olacak. Kamuoyunda barışmanın bedeli üzerine sorular sorulmakta ve bu durum endişe yaratmaktadır.
Barış sürecinin başarıya ulaşması, toplumun genelinde bir umut yaratabilir. Ancak, geçmişte yaşanan travmalar ve korkular, bu süreçte önemli bir engel teşkil etmektedir. Bu nedenle, korku kültürünün yönetimi büyük bir önem taşımaktadır.
Bahçeli'nin açıklamaları ve Erdoğan'ın örtülü desteği, sürecin ciddiyetini artırdı. DEM partili iki isim İmralı’ya giderek, Öcalan’ın mektubunu kamuoyuna açıkladı. Şimdi, PKK'nın silah bırakma süreci nasıl işleyecek? Bu soruların yanıtları belirsizliğini koruyor.
Usul ve yöntem, esasın önünde gelmektedir. PKK'nın silah bırakma yöntemi ve dağ kadrosunun teslim olma şekli, bu süreçte kritik öneme sahiptir. Belirsizlik, korku kaynağı olmaya devam ediyor ve bu durum, toplumda kaygı yaratmaktadır.
İktidar, düşünce özgürlüğünü tehdit eden bir yaklaşım sergilemektedir. Farklı görüşlere sahip olanlar, yargı karşısında zor durumda kalmakta ve bu durum, demokratik uzlaşıyı zorlaştırmaktadır. 50 yıllık terör sorununu çözmek için yasal teminatların sağlanması gerekmektedir.
Bu bağlamda, bireylerin tehditlere karşı korunması elzemdir. Siyasi ortamda güvensizlik ve tehditlerin varlığı, toplumsal sözleşmenin sağlanmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, açıklık ve güven ortamının oluşturulması şarttır.
Barışa ulaşmak için, karşı tarafı kırmadan ve hırpalamadan hareket etmek gerekmektedir. PKK'nın geçmişteki yenilgileri, gelecekte de devam edecektir. Türk ve Kürt halkı için barış, zorbalığı yok eden bir süreç olmalıdır.
Yeni yılın, ülkemize barış getirmesi umuduyla, herkesin zihinsel özgürleşme yaşamasını dilerim. Machiavelli’nin sorusunu hatırlatmakta fayda var: “Korkutulmak mı, sevilmek mi istiyorsunuz?” Bu sorunun cevabını herkes kendisi vermelidir.